İki Kadın, İki Kitap

Günlük hayatın bize dayattığı klişelerden, peşimizden her adım koşan mahalle baskısından dert yanan iki kitabı, aynı kitapçı alışverişinde edinip, aynı hafta bitirmem tesadüf mü, yoksa bilinçaltımın bana oynadığı minik bir oyun mu; bilemedim. Ama bu iki kitabı okurken bol bol kahkaha attım, yeri geldi çok hüzünlendim ve her ikisinde de kendimden çok şey hissettim. 20li yaşların sonuna gelmiş, 30ların başında her kadının kendinden çokça şey bulacağı bu iki kitabı sana da tanıtmak istedim. Sonra okudu da demedi deme diye.

1) Kocan Kadar Konuş – Şebnem Burcuoğlu / Dex Yayınevi

349fe98f-044c-4137-a465-2a58f7abf299

Neden mi kocan kadar konuş? Anneannenden tut, en yakın arkadaşına; işyerinde sana gıcık olan o sıska kızdan sokaktan geçen teyzeye kadar herkes senin “birey” olarak varlığını inkar ediyor da ondan! Tek başına başarının, tek başına hayatının kimse için değeri yok, değil mi? Varsa yoksa “ee, neden biri yok?” “kimseyi de beğenmiyorsun” “bu gidişle evde kalırsın”lar.. Havada uçuşan “ömür boyu yalnızlık” tehditleri.. İşte bu cenderede boğulmuş bir genç kadın, Efsun, kendi bildiğini değil, doğru olduğunu iddia edilenleri dinleyince başına neler geliyor, okuyup görün derim.

Not: Ekşide falan bu kitapla ilgili “kitap değil ki, paçavra” tarzı yorumlar var. Herkes her okuduğundan aynı şeyi anlamaz, ben açıkçası zaten bir klasik roman olarak değerlendirmenin doğru olduğunu düşünmüyorum günümüzde bu tarz kitapları. (ne biçim cümle oldu ya?) Onların yeri ayrı, bu biraz daha çerez, hafiften gülümseten, hafiften düşündüren kitaplar. Öyle yerden yere vurmalar da yorumu yapan arkadaşlara herhalde biraz eleştirmen hissiyatı veriyor, kendilerini değerli hissediyorlar sanırım, aferin çocum, devam edin böyle.

2) Garson ve Mutlu – Fulsen Türker / Okuyan Us Yayınevi

garsonvemutlu-kapak-web-579x900

Fulsen Türker, bu kitapta bize kendi “işsizlik” hikayesini anlatıyor, aynı zamanda da kendi mutluluk hikayesini. Bir süre önce çeşitli sosyal medya araçlarında paylaşılan, 32’me doğru, garson ve mutlu yazısıyla bir anda hepimize ne zamandır ne için çalıştığımızı sorgulatmıştı. Anadolu liseleri, burslu okunan dershaneler, iyi puanlarla girilen üniversiteler, kurumsal stajlar, yabancı diller, master programları… ve sonunda sonsuz huzursuzluk! İşte Fulsen’in hikayesinin tamamı, garsonluk yapması, bir yandan onu sürekli eleştiren bir topluluk, öbür yandan bu yeni hayatından aldığı keyif ve ikisinin arasında yaşadığı gel-gitler.. 

İşte bu iki kitabı, seninle de paylaşmak istedim ki, sen de sorgula bi’ ne olup bitiyor etrafında, ne kadar kendinsin, ne kadar huzurlu..Yoksa sen de, bizler gibi, o “elalem ne der?” in pençesinde misin, kendini kurtarabildin mi eli terlikli karabasandan? Kurtaramadıysan, belki bir ışık tutarsın kendine, belki de güler geçersin haline, kim bilir?

İyi okumalar, şeker gibi bayramlar!